MEDİNE
MEDİNE ZİYARET YERLERİ...!
Medîne Şehri - Kutlu Belde
Medine, Mekke’den sonra müslümanlar için Allah Teâlâ’nın kutsal kıldığı ikinci bir kenttir. Hz. Peygamber 622 M. yılında Medine’ye hicret edince, Müslim gayri Müslim ayırımı yapmaksızın, Medine ve çevresinde yaşayan kabile toplulukları ile “Medîne Vesîkası” adı verilen birleştirici bir anayasa hazırlamıştı. Bu sosyal mukavelenin ardından Medine Site Devleti’nin sınırlarını da belirlemişti.
Medine şehrinin çevresinde de harem bölgesi vardır. Bu bölge kentin güney ve kuzeyinde Ayr dağı ile Sevr dağı arasındaki alanla, doğu ve batıdaki kara taşlık alanı içine alır. Hz. Peygamber’in “Medîne Ayr’dan Sevr’e kadar haremdir” hadisi ile “Rasûlullah (s.a.s) Medine’nin doğu ve batısındaki kara taşlık arasındaki alanları haram (kutsal) kıldı” hadisi bunun delilleridir. Hz. Peygamber’in belirlediği bu Medine harem bölgesi 22 km. kadardır. Bu bölgenin merkezi Mescid-i Nebevî’dir.
1. Mescid-i Nebevî
Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden hemen sonra ashabıyla birlikte inşa ettiği mescittir. Buna Mescid-i Rasûl, Mescid-i Şerîf, Mescid-i Saadet de denir. Mescid-i Haram’dan sonra, Mescid-i Aksa gibi yeryüzünün en faziletli mescitlerindendir.Mescid-i Nebevî, hicretin Medine merkezinde sona erdiği noktada, Allah Elçisi’nin devesinin çöktüğü, Neccar oğullarından satın alınan bir arsa üzerine inşa edilmiş ve bitişiğindeki câhiliye döneminden kalma mezarlık kaldırılarak alanı genişletilmiştir. Mescit yapımına mü’minler işçi-usta olarak katılıyor, bizzat Allah’ın Rasûlü planlama ve organize yanında bir işçi gibi taş, kerpiç taşıyor ve şu beyitleri söylüyordu: “Allahım! Ahiret hayatından başka hayat yoktur. Ensara ve mühacirlere mağfiret et!” Başlangıçta eni-boyu yüzer zira’ (1 zira’ 45 cm.) olmak üzere kare şeklinde inşa edilen mescide üç kapı konulmuştu. Hicretten onaltı ay sonra kıblenin yönü Beytullah yönüne çevrildiği zaman, güneydeki kapı kapatılarak, burası mihrap yapıldı ve kuzeyden bir kapı açıldı.
2. Hz. Peygamber’in Kabrini Ziyaret
İslâm’da, henüz kader inancının kökleşmediği ve câhiliye alışkanlıklarının devam ettiği dönemde kabir ziyareti yasaklanmış, ancak daha sonra serbest bırakılmıştır. Hadiste şöyle buyurulur: “Size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım. Bundan böyle kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü bu ziyaret size ölümü hatırlatır.” Hz. Peygamber 632 M. yılında vefat edince, mescidin bitişiğinde bulunan, vefat ettiği evinin odasına defnedilmiştir. Daha sonra Hz. Ebûbekir ile Hz. Ömer de onun yanına defnedilmiştir. Mescid-i Nebevî büyütülürken, bu kabirler de ana duvarların iç kısmında kalmış, iç çevresi duvar ve demir parmaklıklarla ayrılarak ve üstlerine de kubbe yapılarak, mescitten ayrı bir görünüm verilmiştir. Medine’de kalındığı süre içinde, Mescidde mümkün oldukça kaza veya nâfile namaz kılınır, Kur’an okunur, dua, tesbih ve zikir yapılır.Medine’den ayrılacak olan ziyaretçi, son olarak Rasûlullah (s.a.s)’in kabrini ziyaret ederek vedâ eder. Uygun bir yerde, mümkünse Ravza’da iki rekât şükür namazı kılarak, saygı ile Mescid-i Nebevî’den ve Medine-i Münevvere’den ayrılır.
3. Kuba Mescidi
Kuba, Medine kenarında bir yerleşim birimidir. Hz. Peygamber, hicret sırasında Medine’ye girmeden önce, Kuba’da Amr İbn Avf oğulları yurdunda birkaç gün misafir kalmış ve orada Kuba Mescidi’ni inşa etmiştir. Mescidin yapımı için Kubalılar taş getirmiş, en büyük gayreti Ammar İbn Yâsir gösterdiği için, kendisine “İslâm’da ilk mescit bina eden kişidir” denilmiştir. Allah’ın Elçisi’ne de, aşağıdaki âyetle, o mescitte değil, daha önce kendisinin yaptığı mescitte namaz kılması bildirilmiştir. “..İlk gününden beri takva üzere kurulan mescit, içinde namaz kılmana daha uygundur. Çünkü orada temiz olmayı seven kimseler vardır, Allah da temizlenenleri sever.” Temizlenme ile; maddi ve mânevî kirlerden arınma kastedilir. Takva mescidinin Medine mescidi olduğu da nakledilmiştir. Hadiste şöyle buyurulur: “Kim Kuba mescidine kadar gider ve orada namaz kılarsa, kendisi için umreye denk ecir olur.” Allah Elçisi’nin Kuba Mescidi’ne her cumartesi günü gittiği ve orada iki rekât namaz kıldığı nakledilmiştir.
Medine’ye Hicret Eden İlk Muhacir Kafilesi Resulullah Efendimiz (Sallâllahu Aleyhi Ve Sellem) Medine’yi Teşrif Etmeden Önce Kuba’da Amr B. Avf Oğullarına Ait Bir Hurma Kurutma Yerini Mescid Haline Getirmişlerdi. Resulullah Kuba’ya Ulaşınca Burayı Genişleterek Kuba Mescidi’ni Bina Etti. Arsa Hazırlandıktan Sonra Temele İlk Taşı Bizzat Hz. Peygamber Koymuş, Ardından Sırasıyla Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman (Radiyallahu Anhum Ecmaîn) Ve Diğerlerinin Taşlarını Koymalarını İstemiştir.
4. Mescid-i Kıbleteyn (İki Kıbleli Mescit)
Medine’de bulunan bu mescidin özelliği, ilk kıble değişikliğine sahne olmasıdır: İslâm’ın ilk yıllarında namazlarda kıble olarak Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya doğru dönülürken, hicretten sonra 16. ncı ayda kıble, Mekke’deki Mescid-i Haram’a çevrilmiştir.
Kur’an-ı Kerîm’de bu değişiklik şöyle açıklanır: “Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Seni sevdiğin kıbleye mutlaka çevireceğiz. Hemen yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ey mü’minler! Siz de nerede olursanız olun, yüzlerinizi onun tarafına çevirin.” “Nereye çıkıp gidersen git, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu elbette, Rabb’inden gelen bir gerçektir..” Bu âyetler inince, namazlar Kâbe’ye doğru kılınmaya başlanmıştır. Öyle ki, bu hükmü bildirmek için, Benî Seleme Mescidi’ne giden bir sahâbî, cemaat ikindi namazının rukûunda iken gelmiş ve kıble değişikliğini bildirmişti. İmam namazı bozmaksızın, safları Mekke tarafına çevirmiş, geri kalan rekâtları yeni kıbleye doğru kıldırmıştır. Bir namazın içinde iki kıbleye birden dönüldüğü için, bu mescide “Mescid-i Kıbleteyn” (İki kıbleli mescit)” adı verilmiştir.Kıble değişikliğinin, Hz. Peygamber’in Benî Seleme Mescidi’nde misafir olarak bulunduğu bir sırada vuku bulduğu da söylenmiştir. İbn Ömer’in nakline göre, kıble değişikliği haberi, Medine’de diğer bir mescit olan Kubâ’ya ertesi gün sabah namazında ulaşmış, yüzleri Şam’a doğru olan cemaat, Kâbe’ye doğru dönmüşlerdi.
Burada Öğle Namazını Kıldırdığı Sırada Kıblenin Kudüs’deki Mescid-İ Aksâ’dan Vahiyle Kabe’ye Çevrilmesi Üzerine “İki Kıbleli Mescid” Manasına Gelen “Mescid-İ Kıbleteyn” Adını Almıştır.
5. Cennet-Ül Bakî’ Mezarlığı
Mescid-i Nebevî’nin doğu tarafında bulunan Baki Mezarlığı’nı ziyaret etmek müstehaptır. Hz. Peygamber’i görmüş, onun sohbetinde bulunmuş ve İslâm’ın yayılması için çaba harcamış bulunan on bin kadar sahâbe bu mezarlığa defnedilmiştir. Üçüncü halife Hz. Osman, Hz. Abbas, Hz. Âişe, Hz. Fatıma, Sa’d İbn Ebî Vakkas, Hz. Hasan gibi sahabe ile, İmam Mâlik gibi tâbiîlerden bir çok büyük zatlar bu kabristanlıktadır. Rasûlullah (s.a.s) ölüleri ziyaret etmek için Medine mezarlığına çıkar ve şöyle derdi:“Es-Selâmü aleyküm yâ dâre kavmin mü’minîn ve innâ inşâallahü biküm lâhikûne, es’elüllâhe lî ve lekümü’l-âfiyete” (Ey mü’minler yurdunun sâkinleri! Size selam olsun. Bizler de inşâallah sizlere kavuşacağız. Allah Teâlâ’dan bizim ve sizin için âfiyet, âhiretle ilgili korku ve sıkıntılardan kurtuluş dilerim.) İbn Abbas, Allah Elçisi’nin bir keresinde Medine kabristanlığına uğradığında, yüzünü kabirlere dönerek şöyle dediğini nakletmiştir:
“es-Selâmü aleyküm, yâ ehle’l- kubûr! Yağfirullahu lenâ ve leküm. Entüm selefûnâ ve nahnu bi’l-eseri.” (Ey kâbirler ahalisi! Size selâm olsun! Allah bizi ve sizleri bağışlasın. Sizler bizden önce gittiniz, biz de sizin ardınızdan geleceğiz.) Baki mezarlığı açık olunca içine girerek, açık değilse dışarıdan ziyaret edilebilir. Ziyaret sırasında Allah Elçisi’nin yaptığı gibi selâm verilerek dua edilir. Dua niyetiyle okunacak kimi sûre ve âyetlerin sevabı burada yatanlara, bütün sahabelere, onları izleyen tâbiîlere ve bunları izleyen tebe-i tâbiînin ruhlarına bağışlanır. Kendimiz için de bu kutsal beldede yüce Allah’tan af ve mağfiret dileriz.
Mescid-İ Nebevinin Hemen Yanı Başında Sahabe-İ Kiram’dan Birçok Büyüğün Ve Allah Dostunun Medfun Bulunduğu Mezarlık Cennet-Ül Baki Kabristanlığıdır. Hazreti Osman, Peygamber Efendimizin Kızları Hazreti Fatıma, Hazreti Zeynep, Hazreti Rukiye Ve Hazreti Ümmü Gülsüm Validelerimiz, Hazreti Aişe Annemiz Ve Peygamber Efendimizin Diğer Zevceleri, Efendimizin Henüz Bebekken Vefat Eden Oğlu Hazreti İbrahim Radiyallahu Anh, Peygamber Efendimizin Amcaları Ve Halaları, Hazret-İ Ali Efendimizin Annesi Fatıma Binti Esed Ve Daha Pek Çok Sahabenin Ve Allah Dostunun Kabr-İ Şerifi Bu Kabristanlıktadır. Ayrıca Hac Ve Umre Vazifesini İfa İçin Mübarek Topraklara Giden Hacı Adaylarından Cennet-Ül Bakiye Defnedilenler Vardır.
6. Hendek Savaşının Yapıldığı Yerler
Hz. Peygamber’in müşriklerle yaptığı en önemli savaşlardan birisi de, Uhud savaşından iki yıl sonra, hicretin 5 nci yılı Şevval (23 Şubat 627) ayında Medine’nin kuzeyinde cereyan etmiştir. Uhud’ta müslümanların gücünü tam olarak kıramayan Kureyş müşrikleri, Gatafan Kabileleri ve bunlara destek veren Kureyza Yahudileri 12 bin kişilik bir güçle Medine’ye saldırma kararı almıştı. Bu haberi alan Allah’ın Rasûlü derhal bir savaş meclisi topladı. Kenti savunma kararı alınınca, Selman-ı Fârisî’nin, “bizde bir şehir üstün güçlerle kuşatıldığı zaman daima çevresine bir hendek kazılır ve şehir bu şekilde savunulur” demesi üzerine, bu görüş benimsendi. Çünkü şehrin diğer tarafları dağ ve hurmalıklarla çevrili idi. Buna göre, şehrin dışa açık olan tarafına iki hafta süren çalışmalarla hendekler kazıldı. Atla bile aşılamayacak genişlik ve derinlikte olan hendekten çıkan toprakların arkasına da sahabe birlikleri mevzilendi. Savaşabilecek müslümanların sayısı üç bin kadardı. 36 da at vardı. Uhud-Medine yolu üzerinden gelen birleşik güçler, hendek gerisinde mevzîlendiler. Önemli bir çatışma olmaksızın muhasara uzadı. Mevsimin kış oluşu, Medine’nin dışarısı ile irtibatının kesilmesi, yiyecek sıkıntısı doğurmaya başlamıştı. Bu arada Allah’ın Elçisi Gatafan kabilesi reisleri ile görüşerek Medine hurma gelirinin üçte biri karşılığında savaştan çekilmeleri teklifini yapmışsa da, Sa’d İbn Muaz ve Sa’d İbn Ubâde ile istişare sonucunda bu teklifinden vazgeçti. Bu arada Kurayza Yahudileri de saldırmazlık antlaşmasını bozarak, düşmanın safına geçmişti. Ancak düşman safında iken gizlice İslâm’a giren Nuaym İbn Mes’ud es-Sakafî’yi, Kurayzalılar’la birleşik güçlerin arasını açmak için görevlendiren Allah’ın Elçisi, bunda muvaffak oldu.Bir ay süren kuşatmanın arkasından Cenâb-ı Hakk’ın yardımı görüldü. Çıkan soğuk bir rüzgâr tüm düşman çadırlarını yıkıyor, ateşlerini söndürüyor, atları ürküyor ve kendileri de toz toprak içinde kalıyordu. Bu durum düşmanı korkuttu ve savaşı bırakıp çekildiler. Ancak önceki anlaşmayı bozan Yahudiler de o bölgeden sürgün edildi. Aşağıdaki âyet ve devamı birkaç âyet bu olayla ilgili olarak inmiştir. “Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani size ordular saldırmıştı da, biz onların üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı görüyordu.”
7. Yedi Mescitler:
Yahudilerin Tahrikleriyle Harekete Geçen Ve Civar Müşrik Kabileleri De Arkasına Alan Mekkeli Müşrikler İslâm’a Darbe Vurmak İçin Medine’ye Büyük Bir Birlikle Saldırı Hazırlığına Başladı. Fars Asıllı Hz. Selmân’ın Teklifini Beğenen Efendimiz (S.A.V.) Medine’nin Kuzeydoğusundan Batısına Değin Uzanan Büyük Ve Derin Bir Hendek Kazdırdı. Efendimizin De Bizzat Eşlik Ettiği Bu Kazılarda Bazı Noktalar Karargah Olarak Hazırlanmıştı. Harratü Vâkım İle Bathan Vâdisi Arasında Yer Alan Bu Hendeğin En Zayıf Noktası, Sel’ Dağı Önlerinde Bırakılmış, Karargahlar Da Buraya Kurulmuş, Düşman Buranın Karşısında Yer Almaya Zorlanmış, Burada Çarpışılmıştı. Mescidler, Karargah Noktalarına Sonradan, (Hicrî Birinci Asrın Sonlarında Ömer İbn Abdülaziz’in Medîne Valiliği Sırasında) Bina Edilmiştir. Bu Mescidler; Fetih Mescidi, Selmân-I Fârisî Mescidi, Hz. Ali Mescidi, Hz. Ömer Mescidi, Sa’d İbn Muaz Mescidi, Hz. Ebubekir Mescidi’dir. Hiçbir Zaman Toplam Yedi Mescid İnşa Edilmemiş Olsa Da Bu Alana Mescid-İ Seb’â Yani Yedi Mescid Denilmiştir. Hendek savaşının yapıldığı bölgede birbirine yakın küçük yedi tane mescit bulunmaktadır. Bunların Medine’ye gelenler tarafından ziyaret edilmesi âdet hâline gelmiştir. Bütün bu mescitlerde iki rekât tehıyyetü’l-mescit namazı kılınarak, ziyaretler sırasında ecir kazanıldığında ve tarihi olayları hatırlayarak ibret alındığında şüphe yoktur
8. Uhud Şehitliği
Bu savaş, hicretin üçüncü yılında, Müslümanlarla Mekke müşrikleri arasında Uhud dağı civarında vuku bulmuştur. Bedir savaşında yetmiş ölü ve bir o kadar da esir veren Kureyşli’ler yakınlarının öcünü almak üzere harekete geçmiş ve 3000 kişilik bir askeri güçle Medine’ye yönelmişti. Aralarında Ebû Süfyan’ın karısı Hind binti Utbe başta olmak üzere 14 de kadın vardı. Bunu haber alan Allah’ın Elçisi 1000 kişilik bir güç hazırladı ve Medine şehrini içerden savunmak istediğini bildirdi. Fakat özellikle Bedir savaşına katılamamış olan gençler, düşmanla dışarıda bir meydan savaşı yapmak istiyorlardı. Çoğunluğun isteğine uyan Allah Elçisi, zırhını giyip çıkınca, gençler görüş değiştirmek istemişlerse de; “bir peygamber zırhını giydikten sonra, artık savaşmadan geri dönmez” buyurarak, Uhud’a yöneldi. Bu arada münafıkların başı Abdullah İbn Übeyy, savunma savaşından vazgeçilmesini bahane ederek 300 kişilik gücünü çekmiş ve müslümanların sayısı 700’e düşmüştü.
Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Hayır, onlar diridirler. Rab’leri katında rızıklanmaktadırlar.” Rivâyete göre bu âyet, Uhud şehitleri hakkında inmiştir. Hadiste şöyle buyurulur: “Şehitlerin ruhu yeşil kuşların içinde cennet sularından sulanır, meyvelerinden yer ve Arş’ın altında asılı altın kandillere gidip dinlenirler. Bu güzel nimetlerin tadını alınca; “Ne olurdu geride kalan kardeşlerimiz de bu nimetleri haber alsalar da savaşmaktan geri durmasalar!” derler.
Mescid-İ Nebevîye Yaklaşık 5 Km. Mesafede Bulunan Uhud Dağı, Uhud Savaşının Gerçekleştiği Ve Efendimizin Amcası Hz. Hamza İle Birlikte 70 Sahabinin Şehid Olduğu Yerdir. Hicretin 3. Yılında Gerçekleşen Savaşta Efendimizin (Sallâllahu Aleyhi Ve Sellem) Mübarek Dişi Kırılmış Ve Yüzü Yarılmıştır.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) Her Yıl Uhud Dağı’nın Eteklerindeki Uhud Şehidliği’ni Birkaç Kez Ziyaret Eder Ve Şehidleri Selâmlardı.
9. Bedir Şehitliği
Bedir, Medine’nin 160 km. kadar güneybatısında, Kızıldeniz sahiline 30 km. uzaklıkta, Medine- Mekke yolunun Suriye kervan yoluyla kesiştiği yerde bulunan küçük bir kasaba idi. Halkı, burada konaklayan kervanlardan hizmetleri karşılığında elde ettikleri parayla ve hayvancılıkla geçimlerini sağlıyordu. Hicretin ikinci yılı Ramazan ayında, Allah’ın Rasûlü, Ebû Süfyan’ın yönetiminde bir Kureyş ticaret kervanının Şam’dan dönmekte olduğunu haber aldı. Kervanın geliriyle müslümanlara karşı ordu hazırlayacaklardı. Kervan’ın önünü Bedir’de kesmek üzere 305 kişilik bir sahâbe ordusuyla Bedir yakınlarına gelen Allah’ın Elçisi, kervanın sahil yolundan uzaklaşıp Mekke tarafına geçtiğini öğrenmiş, ancak bu arada Mekke’de hazırlanan bin kişilik bir müşrik ordusu, Ebû Cehil’in komutasında Bedir’e yaklaşmıştı. Bu yeni durumda, ya kervan izlenecek ya da yaklaşan Kureyş ordusu ile savaşılacaktı. Sahabe, kendilerinden üç kat daha güçlü olan bir ordu ile çarpışmak için hazırlıklı değildi. İstişareler sonucunda, Nebî (s.a.s); “Kervan deniz sahilinden geçip gitmiştir. Şu Ebû Cehil ise bize yönelmiştir.” dedi. Ensardan Sa’d İbn Ubâde: “Ey Allah’ın Rasûlü! Sen emrine bak, onu uygula. Vallahi Aden’e gitsen, ensardan kimse geri kalmaz” dedi. Sa’d İbn Muaz da şöyle dedi: “Biz sana iman etmişiz, seni tasdik etmişiz. İstediğin yere git. Allah’a yemin olsun ki, sen bize şu denizi gösterip içine dalsan, bizden hiçbir kimse geri kalmamak üzere hepimiz birlikte dalarız. Biz savaş zamanında sabır ve sebat eden, düşmanla karşılaşınca da sadakatten ayrılmayan kişileriz. Haydi bizi Allah’ın bereketine doğru götür.” Bu duruma sevinen Hz. Peygamber: “Haydi yürüyün Allah’ın bereketine doğru. Size müjde veririm ki Allah, iki topluluktan birisinin sizin olacağını bana kesin olarak va’d etmiştir. Vallahi ben Kureyş müşriklerinin düşecekleri yerleri görüyor gibiyim.” buyurdu. Bu arada savaş taktiği olarak, Habbab İbn Eret’in tavsiyesi üzerine su kaynağını kontrol edecek bir yere mevzilendiler.
Düşmanla karşılaşınca, ikili çarpışmaların ardından yapılan genel savaş, müslümanların kesin zaferiyle sonuçlandı. Müşrikler Ebû Cehil başta olmak üzere yetmiş ölü verdi. Müslümanların kaybı ise 14 kişi idi. Yetmiş kişi de esir alınmış ve çeşitli ganimetler ele geçirilmişti. Esirlerden malî durumlarına göre, kişi başına 1000-4000 dirhem (5 dirhem bir koyun parası) kurtuluş fidyesi alındı. Bazı esirlerin karşılıksız olarak, okuma yazma bilenlerin de on müslümana okuma yazma öğretme karşılığında serbest bırakılmasına karar verildi. Hz. Peygamber şehitlerin namazlarını kılarak onları defnettirdi. Kureyş’in ölülerini de gömlürdü . Bedir savaşında, mü’minlere Yüce Allah tarafından önce bin melekle yardım sözü verilmişken, bu sayı Kürz İbn Cabir el-Muhâribî’nin de müşriklere yardım edeceği haberi üzerine üç bine çıkarılmış, Müslümanlar sabreder ve bu arada beklenmedik bir saldırıya uğrarlarsa yardımcı melek sayısının beş bine kadar çıkabileceği açıklanmıştır. Bu savaşa katılanların günahlarının bağışlandığı Allah tarafından bildirilmiştir.
BU ZİYARET YERLERİNİN DIŞINDA MEDİNE İÇ GEZİLERİDE YAPILMAKTADIR...!
GAMMAME MESCİDİ (bulut mescidi)
HZ. EBU BEKİR MESCİDİ
HZ. ÖMER MESCİDİ
ECDADIMIZIN EMANETİ TARİHİ OSMANLI TREN GARI
VE BUNA BENZER ZİYARET YERLERİMİZİDE HOCALARIMIZ EŞLİĞİNDE YAPILMAKTADIR...